Sekiz yaşından on yedi yaşına kadar babasının cinsel istismarına maruz kalan, çocukluk döneminde yaşadıklarını ifşa ettiği halde ailesi ve çevresi tarafından ihmal edilen, basında altı yıldır sürdürdüğü adalet mücadelesi ile tanıdığımız A.A.’nın hikayesi
Bu kaçıncı röportajın oldu A…?
Saymıyorum artık. On oldu herhalde…
Bir çok röportaj yaptın. Adaletin tecelli bulması için yaptığın röportajların bir süre sonra hayal kırıklığı ve umutsuzluk yarattığını tahmin edebiliyorum. Ben yaşadıklarına biraz farklı bir açıdan bakmamız için çalışacağım. Medyada, haberin arkasında kaybolan çocuğuda konuşmak istiyorum. O çocuk ne yaşadı ne hissetti. Bugün nasıl yaşıyor ve nasıl hissediyor?
Önce nasıl bir evde ve ailede büyüdün onu sormak istiyorum?
Annem ev hanımıydı, babam işçi. Babam fabrikada çalışıyordu. Babam ortaokul mezunu, annem ilkokul mezunu. Babam bulunduğu çevreye göre aslında eğitim seviyesi olarak çok düşük değil. Babamla annem görücü usulü evlenmiş.
Babaannem bizimle yaşamıyordu ama hayatımızın hep içindeydi. Çok erken yaşta eşini kaybetmiş. Dört çocukla dul kalmış. İki kız iki oğlan. Babam on iki yaşındaymış babası vefat ettiğinde.
Babaannem için erkek çocuklar her zaman daha ön plandaydı. Erkekler ne hata yaparlarsa yapsınlar örtülür kapatılır, ortalığa yayılmazdı. Annemi kendi amcasının kızıyla aldattığında da üstünü örttüler hep.
Ben ailede babaanneme daha yakındım. Çünkü beni koruyup kollayan babaannemdi. Bana sarılan … Annemden hiç öyle bir şey görmedik . Ne kardeşim, ne ben… Hep bir mesafeliydik. Evde, kardeşim de ben de yük olarak görülüyorduk. Maddi manevi olarak, çocuklar sadece yüktü.
Babama karşı hissettiğim sadece korku. Çok sinirliydi. Annemi dövüyordu. Hayvanları öldürüyordu… Tüfeği eline alıp, balkona çıkıyordu. Neymiş? Sabahları namaza giden adamlara, okula giden çocuklara saldırıyormuş köpekler… Biz çocuklara da fiziksel şiddet uyguluyordu. Yani güçsüze karşı sürekli bir şiddet… Babama karşı bir sevgimiz yoktu, onunda bize… Çok tutarsızdı biriydi. Bir gün diyordu “ Yeter ki okuyun, ceketimi satar okuturum”. Ertesi gün “Okuyup orospu mu olacaksın?”…
İstismarlar nasıl başladı? Hatırlıyor musun?
İlk hatırladığım?… Ben sekiz yaşımdakini hatırlıyorum ama öncesinde halalarımın anlattığı şeyler var… Biz yaz aylarında köye giderdik. Aynı zamanda köyde çiftçilik yapıyordu bizimkiler. Köy evlerinde herkes aynı odada yatar. Gece hepimiz aynı odadaymışız. Bizimkiler, halamlar, babaannem… Halam diyor herkes yatağa girince baban sana sırnaşıyor, işte karısına sırnaşıyor. Biz uyuyacağız sessiz ol dediğimiz halde dinlemiyor. Beni sıkarak öpüyormuş, gıdıklıyormuş falan. Hırçın bir şekilde seviyormuş. Ben bebeğim o zaman. Halamlar o dokunuşlarda tuhaf bir şeyler olduğunu hissetmişler.
Babam, söylediklerine göre ergenliğinde de tuhaf biriymiş. Mesela babamın on iki yaşındayken yaptığı bir şeyi anlatırlar. Kış günüymüş, babaannem üşür diye babamı yanına yatırmış. Babaannem gece uyurken, babam babaannemin göğüslerini ellemeye başlamış. Babaannem uyanmış, dövmüş. Bir daha da yanına yatırmamış. Babaannem diyor ben o zaman konduramadım. Eskiden paraları bazen çamaşırımızın içine koyardık, para arıyordur dedim. Kabullenmek istememiş. Benim yaşadıklarımı bilmesine rağmen babaannem yaşadığının istismar olduğunu kabullenmek istemiyor. Babamın para aradığını düşünmek ona iyi geliyor. Ama aslında herkes gerçeği biliyor.
İlk hatırladığım istismarı… Biz yine köydeydik. Okul zamanıydı. Okuldan geri bırakmazlardı ama köyde iş varsa öncelik köydeki işimizdi. O hafta sonu köyde iş bitmemişti. Babam pazar günü akşam köye geldi. Babam köye gelince korktum. Zaten sürekli korkuyoruz babamdan. İş bitmedi babam niye geldi? Babam iyi bir haber vermek için gelmiş olamaz ya da bizi özlediği için. Babam dedi “Yarın okul var, çocuk okulundan geri kalmasın. Onu götürmeye geldim”. Ben buna çok şaşırmıştım, babam okulundan geri kalmasın diyor. Hiç bu zamana kadar duymadığım, karşılaşmadığım bir şey. Annem de tamam dedi. Beni aldı götürdü evimize.
O gece biz babamla yattık. Aynı yatakta uyuduk. Yer yatağında… Gece ben tuvalet için uyandığımda alt çamaşırlarımın tamamıyla dizime kadar inmiş olduğunu farkettim. Anlamadım ne olduğunu. Kıyafetlerimi kontrol ettim acaba işedin mi? Yatağa işeyen bir çocuk da değildim… Kontrol ettim yatak kuruydu. Acaba işedim de değiştirirken mi uyuya kaldım… Neyse tuvalete gittim. Düşünüyorum hala nasıl indi çamaşırlarım? Babam yanımda uyuyor. Bir taraftan da utanıyorum. Babam görmüş müdür acaba bir yerimi? En sonunda dedim herhalde tuvalet için kalktım, uykuyla tuvaletimi yapmadan, çamaşırlarımı giymeden geri yattım. O gün çok anlam veremedim. Ancak istismarlar devam edince anladım o gün ne olduğunu?
Her seferinde ben uyurken geliyordu. Çamaşırlarımın altından elini sokarak özel bölgelerimi okşuyordu. O sırada garip sesler çıkarıyordu. Belli bir yaşa geldikten sonra da anlıyorsun o seslerin ne olduğunu…
Sen o an ne hissediyordun A…? Hatırlıyor musun?
Korku… Çok korkardık babamdan. Kardeşim de, ben de. Babam gece yanıma geldiği zaman korkudan kalbimin güm güm attığını hatırlıyorum. Kalbimin atışını yavaşlatmaya çalıştığımı hatırlıyorum… Babam kalbimin atışından uyanık olduğumu anlarda beni döver diye, kalbimin atışını yavaşlatmaya çalışıyordum, babam beni istismar ederken …
Kalbimin atışını bastırmaya çalıştığımı hatırlamak hala yaradır benim için…
Birilerinden yardım istemeyi düşündün mü?
İlkokul döneminde düşünmedim. Ben hayal mi görüyorum? Rüya mı görüyorum? Bunlar gerçek mi? Emin olamıyordum. Bizim aile ortamında çocukların yanında cinsel konuşmalar, şakalar, deyimler hiç sansürlenmezdi. Çok rahatlardı. Sürekli bir bıyık altından gülmeler… Cinsellikle ilgili sürekli konuşuluyor ama çocuk için ya da çocuğa göre değil. O yüzden yaşadıklarını bir yere oturtamıyorsun.
Bir de sana yapılanın kötülük olduğundan şüphelensen de kabullenmek istemiyorsun. Herkes gibi bir ailen olsun herkes gibi bir baban olsun istiyorsun… “Ben rüya görüyorumdur ya da kötü bir niyetle yapmıyordur” diyorsun. Neden yapsın ki?… Tabi ben kabullenene anlayana kadar ilkokul beşinci sınıfa geldim. On bir, on iki yaşlarındaydım. İlk o zaman anneme anlattım.
O zamanlar cinsel taciz diye bir kavramı da bilmiyorum. Ben ona da çok şaşırmıştım. Bu bir adı varmış ve bu bir suçmuş… Benim tasvirim; “Babam geceleri gelip benim dokunulmaması gereken yerlerime dokunuyor”. Anneme de bu şekilde anlattım. Annem “ O senin baban, öyle bir şey olmaz.” dedi, inanmadı bana. “Yine de onunla konuşurum” dedi.
Babam anneme söylediğimi öğrendiğinde bana çok kötü çıkıştı. “Annene sen ne söyledin?” dedi. Annem de o sırada oradaydı. O sahneyi çok iyi hatırlıyorum. Annemle babam aynı koltukta, ben karşılarındayım. Annem onun yanındaydı. Gelip benim yanıma oturmuyor, bana sarılmıyor. Bu bir mesajdı. Babam “Annene sen ne söyledin?” diye sorduğunda, yardım istediğin insanın, sana zarar veren insanın yanında oturduğunu gördüğünde “ Ben bunları bunları söyledim?” diyemiyorsun.
Babam “Senin, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ben sana kadar düşmedim.” gibi laflar etti. Ben bunu anlamlandıramadım o gün. Hala da anlamlandıramıyorum… Şöyle yorumlamıştım. Babama göre ben, babamı ayartmaya çalışıyorum ama onun dönüp bakacağı biri değilim.
Anneme de dönüp “Bu ne dediğini bilmiyor, kafayı kırmış bu. Sen varken ben buna mı düştüm?”… O sırada babamın söylediklerinin annemin hoşuna gittiğini farkettim. Hiç unutmuyorum…
Sonrasında anneme birkaç defa daha söyledim. “Yapmadım diyor işte, uzatıp durma” diyerek beni azarladı. Sonra teyzeme anlattım. Teyzem, anneme kızdı. “Abilerime söyleyelim” dedi. Annem “ Hayır öyle bir şey yok. Babası bir daha duyarsa hepimizi öldürecek” diyerek susturdu teyzemi. Annemin orada da yalan söylemiş olabileceğini düşünüyorum. Annemin yalan söyleme huyu da vardı…
Ondan sonra ben babaanneme söyledim. Babaannem de bana inanmak istemedi. Babaannem benim yanımdayken bana , babamın yanındayken babama inanıyordu. Bence bana yakın durarak beni susturabileceğini biliyordu. Bana dostça yaklaşan tek babaannemdi. Ama oğlunun pisliklerinin de açığa çıkmasını istemiyordu .
Sonra ortaokulda bir türkçe öğretmenimiz vardı, ona anlattım. Anlattıklarımı duyunca gözleri fal taşı gibi açıldı. Hayatımda ilk defa yaşadıklarımın normal olmadığını, bunun çok büyük bir şey olduğunu anladım. Ben evde kime anlatırsam anlatayım bir tepkiyle ya da şaşkınlıkla karşılaşmıyordum. “Nasıl olabilir böyle bir şey? Annenin bundan haberi var mı?” dedi. “Var ama bana inanmıyor.” dedim. Sonrasında anlattıklarımı müdüre iletmiş. Orta birdeydim o zaman. Müdürün odasına çağırdılar beni. Müdür;
“ Öğretmenine anlattıklarını bana tekrar anlat.” dedi.
Yani bu süreçte anneye anlat, babaanneye anlat, teyzeye anlat, öğretmene anlat…
“Öğretmenim ben anlattım zaten.”
“Tamam. Ben senden duymak istiyorum.”
Müdür erkekti. Çok zorlandım anlatırken. Şimdiye kadar hep kadınlara anlatmıştım. Doğru düzgün konuşamadım. Ondan sonra müdür bana;
“Babanın yaptığı suç. Bu bunu bildirirsek baban ceza alır… Annen size ne kadar bakıp büyütebilir?… Annen bir başkasıyla evlenebilir. Evlendiği kişinin de size nasıl davranacağını bilemeyiz …Ondan sonra yurda verirler sizi. Kardeşin erkek. Yurttada kardeşinden ayırırlar seni… Yurtların durumu da çok iç açıcı değil… Hani şikayet edelim de diyemiyorum…
İstersen, ben iki adam tutup babanı dövdürtedebilirim. Ama akşam olunca sen geri o eve gideceksin. Senden bunun acısını çıkartır. Sen bunları bana anlatırken bu kadar utandın, sıkıldın. Şimdi bunları polis amcalara nasıl anlatacaksın? “
Ben cevap vermedim. Ne bildirelim dedim, ne bildirmeyelim. Ben odadan çıkarken de “İstediğin zaman uğrayabilirsin” dedi. Uğramadım. Uğranır mı o konuşmanın üstüne… O kapı kapandı… Bir daha da ne müdür bir şey sordu ne öğretmenim…
Liseyi sağlık meslek lisesinde okudum. Orada kendime yakın gördüğün bir öğretmenimize tekrar anlattım yaşadıklarımı. Gerçekten çok ilgilendi. Hatta diğer öğretmenlere de anlatmış… Orada da, yine müdür;
-Yanına gidebileceğin kalabileceğin bir akraban var mı?
-Yok.
-Yurttan çıkınca on sekiz yaşından sonra ne yapmayı düşünüyorsun?
(Ben şu an onu düşünmüyorum ki. Ben şu an o evden kurtulmanın derdindeyim.)
-Özel hastaneye çalışırım, atanırım … dedim.
-Öyle basit değil o işler. Benim kaç yıllık mezun hemşire öğrencilerim var. Hala atama bekliyor. Şimdi siz de çılgın cesareti var. Ergensiniz kanınız damarlarınızda durmuyor, atanırım demeyle olmuyor maalesef.”
Yani ben hangi yolu göstersem, ucunu kapatıyor. Çok sonra öğreniyorum açıldığım öğretmenimden, müdüre kaç defa gitmiş “ Bu durumla ilgili ne yapıyoruz hocam, bir şey yapıyor muyuz?” Müdür “Siz derslerinizle ilgilenin o konuyla ben ilgileniyorum” diyerek hep üstünü kapatmış.
İstismar nasıl sonlandı A….?
Müdürle görüştükten sonra beni rehber öğretmene yönlendirdiler. Rehber öğretmen “Hiçbir baba çocuğuna böyle bir şey yapmaz. Şizofren olabilirsin” dedi. Sağlık meslek lisesinde ruh ve sinir hastalıkları dersi gördüğümüz için biliyorum şizofrenlerin ilaç kullanması gerektiğini. Rehber öğretmene “ Öğretmenim ben şizofrensem psikiyatriye mi gitmeliyim? İlaç mı kullanmalıyım? Ne yapmam gerekiyor?” Net bir cevap vermedi. Sonra ekledi. “Hiçbir baba öz kızına bunu yapmaz. Ama yapıyorsa da susma. Sustuğun için devam ediyor.” “Ne yapayım ?” dedim. “Bıçak koy yastığının altına . Sürahi koy baş ucuna, bardak koy. Vur duvara kır. Bağır çağır tepki göster. Sen sustukça bu devam edecek son bulmayacak”
O öğretmenin tek şu cümlesi işe yaradı. “Sustuğun sürece devam edecek.” Kendi mantığımla onun söylediğini birleştirdim. Bıçaksız sürahisiz bir şekilde… Çığlık atınca son buldu. O gece ben çığlık attım, bağırdım. Kardeşim uyandı, annem uyandı. Artık suçunu kabullendi. “Ben baba olamadım. Ben yapamadım”. Ayaklarıma kapandı, yalvardı. Susmam için, konu komşu duymasın diye. Köpekleri vurduğu tüfeği alıp annemi çağırdı. “Gel beni vur öldür ben baba olamadım” dedi. Annem de öldürürsem beni hapse atarlar dedi. Seni mezara koyarlar. Bu çocuklara kim bakacak dedi. Evde öldürme, git dağda bayırda dedi, bir yerde öldür, kendi kendini öldür, çocuklar korkar” dedi.
On yedi yaşımda istismar sonlandı.
Evden çıkışın nasıl oldu?
Lise sonda eşimle tanıştım. Bir buçuk yıl görüştük. Görüştüğümü de biliyordu ailem. Vermek istemediler önce. Okutmuşlar beni dört yıl boyunca. birkaç sene maaşımı yemeden kimseye veremezlermiş… Orada babaannem devreye girdi. Babaannem de ben kaçıp gidersem oğlunun pislikleri de ortaya çıkar korkusuyla devreye girdi bence… On dokuz yaşında evlenerek çıktım o evden.
Psikolojik destek almaya nasıl karar verdin? Yüzleşme sürecin nasıl başladı?
Çok fazla takıntım vardı. Kendim de bunun farkındaydım. Kendimi de etrafımı da çok acımasızca yargılıyordum. Takıntılarımı inancımla birleştirdim. Biz açık giyindiğimiz için tacize uğruyoruz demeye başladım. O yüzden benim kapanmam lazımdı, kimseyi tahrik etmemem lazımdı. Kendimi teşhir etmemem lazımdı. Çevremi de yargılıyordum. Neden öyle giyindin?… Neden öyle yaptın?…
İkinci kızım olduktan sonra temizlik , düzen takıntım başladı.
Eşimle sorunlarım başladı. Eşimin çocuklara sarılmasından, öpmesinden tedirgin oluyordum.
İlk gittiğim psikolog “Her evlilikte bunlar yaşanabilir. Bunun için çok sık gelmenize gerek yok” deyip geçiştirdi. Sonra başka bir psikolog buldum. Psikoloğumdan dava açabileceğimi öğrendim. İlk defa biri anlattıklarımı ciddiye aldı. Sen bu davayı açmasan da ben meslek etiği olarak bunu bildirmek zorundayım. Ben bildirirsem büyük ihtimal tutuklanmaz ama sen bildirirsen çok farklı olur dedi. Suçun sana ait olmadığını, konuşabilme cesaretini göstermediğin sürece, suçu kendinde hissettiğin sürece ve adil dünya anlayışını görmediğin sürece ben sana bir yere kadar faydalı olabilirim dedi.
Kadının “Sen bildirmesen de ben bildireceğim” demesi… Yani sen pasif davransanda ben davranmayacağım demesi… Onun gücü o güç bana geçti.mBen 2016 mayıs ayında davayı açtım. Babam tutuklandı. Altı ay tutuklu kaldı. FETÖ olayları sırasında savcı değişti. Bir süre dosya savcısız kaldı. İki yıla yakın iddianamenin hazırlanmasını bekledik. Her ne kadar deliller, şahitler, suçu işlediğine yönelik olsa da “Hüküm giymemiş birisini daha fazla hürriyetinden yoksun bırakamayız” diyerek serbest bıraktılar. Bu süreçte CİMER’e birçok kez yazdım. Her seferinde “Yargı bağımsızdır, müdahele edemeyiz” cevabı geldi. Sonrasında röportaj yapmak için bir gazeteciye ulaştım. Yazım cumartesi günü yayınladı. Pazar günü Uşak Adliyesi’nden beni aradılar. CİMER başvurunuz incelenmiştir, önümüzdeki hafta içinde dava günü verilecektir.
On iki yaşımda anahtar yan çevrilince, karşı taraftan kapının deliğinden anahtarı itseler de düşmeyeceğini öğrendim. Kapıyı kilitlediğimde gelip açarsa diye korktuğumdan deneye deneye onu buldum. Nasıl o yaşımda bunu öğrenmeye mecbur bıraktılarsa, adalet yolunda da aynı şekilde mecbur bıraktılar. Yani adaletin nasıl tecelli edeceğini de aynı şekilde deneye deneye öğreniyorum.
Şahit durumundaki herkes mahkemede sanık duruma düştü tabi ki. Bildiklerini yargıya taşımadıkları için. Yargılanma aşamasında lise öğretmenim dışında herkes yalan ifade verdi. Ailem, akrabalarım, okulumdakiler… Hiçbiri ceza almadı. Babam ceza aldı ama o da şu an serbest. Dava şu an yargıtay aşamasında.
Açmış olduğun dava bildiğim kadarıyla Türkiye’de benzeri olmayan bir dava. Cinsel istismarın üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra dava açılması bakımından. Dava sürecinde ki deneyimlerinden bahseder misin?
Susmak bir kere insanı çok törpülüyor. Davayı açtıktan sonra beni anlayan kişiler olduğunu, benim haklı olduğumu görmek… İnsanı gerçekten çok rahatlatıyor. Suçu işleyen karşı taraf olsa da sanki o suçu sen işlemişsin gibi toplum tarafından yargılanmaktan artık korkmuyorsun. Yaşadıklarımı lise arkadaşlarımdan sadece bir kişi biliyordu, dava basında yayınladıktan sonra lise grubumuzun hepsi öğrendi. “Keşke haberimiz olsaydı, gerekirse adliyenin önünde grev yapardık.” demeleri beni çok etkilemişti. Yalnız olmadığımı hissediyordum.
Dönüp çocuklarıma baktığımda da iyi ki davayı açmışım diyorum. Ben çocuğumu, psikolojik sorunlarım olduğu dönemde tarikat kreşine göndermiştim. Şimdiki aklım olsa… Hangi akla hizmet bunu yaptım?… Kızımla bir gün evde şakalaşıyoruz, oyun oynuyoruz, kahkaha atıyoruz falan… Mutlu bir anımızda; “Kahkaha şeytandandır. Kahkaha atmak günahtır” dedi çocuk bana. Kreşte öğretmişler. Yine bir gün kızımla çarşıdayız. Bir kadın geçiyor önümüzden. “Anne çok açık giyinmiş, çok günah değil mi?” dedi. O iki hareket… Çocuğu kreşten aldım. Şimdi çocuğum okulda neyin kavgasını yapıyor? Öğretmen beden eğitimi dersinde, sınıfta önce erkekler giyinecek, sonra kızlar dediğinde “Hayır. Kadın erkek eşitliği var. Bir hafta onlar önce giyinecek, bir hafta biz. Kızlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapamazsınız!” diyor. Bundan çok mutlu oluyorum. En azından verdiğim mücadeleyle çocuklarımı bu bilinçle yetiştirmeye adım atmış oldum.
Dava süreci başka bir şeyi daha öğretti bana. Terapistim dava dönemi için “Ailen olsun, öğretmenlerin olsun hiç fark etmez. Sorman gereken tek soru var; evet, geçmiş, geçmişte kaldı peki siz bugün bu davada neredesiniz? Benim yanımda mısınız, değil misiniz? Net ve kesin bir cevap. Bundan sonra hayatında kalacak kişileri bu şekilde anlayabilirsin ancak. Evet geçmişi hiç kimse geri getiremez. Belki hata yapmış olabilirler… Bu sonucu değiştirmiyor, sen o evde yıllarca yaşamak zorunda kaldın. Ama en azından şu süreçte hatalarını telafi etmek adına bir adım atıyorlar mı atmıyorlar mı? Çok önemli senin için.” Ve ben hepsine bu soruyu sordum. Babaanneme de, amcama da, öğretmenlerime de akrabalarıma da. Sadece iki öğretmenim “ceza alsak dahi biz senin yanındayız” diyebildi…
Kitap yazmaya nasıl karar verdin?
Kitaba nasıl karar verdim?… Bitmiyor… Haberlerde bitmiyor… Bir şekilde bitmiyor. Bir yerden mutlaka karşına çıkıyor. Bir ara sosyal medyada çok dolaştı, bir profesör… “On iki, on üç yaş en verimli dönemidir bir kadının çocuk doğurmak için de evlenmek için de içinde hepimizin anneleri o yaşlarda evlenmiştir” dedi. O profesörün konuşması benim sinirlerimi çok bozdu. O gün kalemi elime aldım. O sinirle ne anlattığımı bilmeden on iki sayfa yazmışım… O zaman karar verdim yazmaya. Psikoterapi döneminde de yazıyordum. Psikoloğum da tavsiye ediyordu. Yazmak bana iyi geliyordu… Bitmiyor… Yani yaşatılanlar bitmiyor. Anlatılacaklar bitmiyor…
Bu davayı açtığımda istismar son bulmuştu. Benim bu davayı açmaya karar verme sebebim aslında annelik duygum . Biz bu toplumda çocuk büyütmeye çalışıyoruz. Nasıl olacak peki? O yönü ağır bastı. Hayat devam ediyor ve şu andaki hayatı bir nevi çöplerden arındırmak istiyoruz. Çocuklarımızı kurtarmak için…Ve bunun kendi çocuğunun başına gelmesine gerek yok. Bunu yaşamaya da gerek yok. Vicdanının olan biri için bitmiyor diye düşünüyorum.
İnsanların seni hiç yargılamayacağını, senin ve ailenin hiçbir zarar görmeyeceğini bilsen, herkesin sizi destekleyeceği bir toplumda ne yapmak isterdin?
İsmimi kapatmazdım haberlerde. Yüzümü saklama gereksinimi duymazdım. Benim çevremde çoğu kişi biliyor zaten neler yaşadığımı ben bunu saklamıyorum. Ama çocuklarım… Erkek egemen toplumdayız neyle karşılaşacağını bilemiyorsun. Sırf çocuklarımı düşündüğüm için böyle bir gereksinimi duydum. Toplumumuza güvenmediğim bakış açısına güvenmediğim için böyle bir gereksinim duydum. Yoksa ben suçu kendimde hissetmiyordum artık. Teşhir olmaktan korkum yok.
Ekleyeceğin bir şey var mı?
Seni seviyorum.
Ben de canım. İçimden sana sarılmak geldi. Beni anlayan birilerinin olduğu yalnız olmadığım duygusuyla sarılmak… İlk karşılaşmamız aklıma geldi. Sarılamayışımız… Çok istediğimiz halde… Dokunma duyumuz çok örselendiği için içimizden geldiği gibi sarılamayışımız…
Ben her terapide bu seans bittiğinde çıkarken sarılacağım. Sımsıkı sarılacağım diyorum terapistime ama sarılamıyorum. Benim dokunma yetim yok ben bunu çok istiyorum demiştim. O konuşmayı yaptım, seans bitti. Arkamı döndüm odadan çıkıyorum. Psikoloğum “Bir şeyi unutmadın mı?” “Unutmadım aklımda. Unutmadım ama yapamıyorum.” “Ben bekliyorum” demişti. O hareketi beni çok mutlu etmişti.
Belki de böyle kucaklaşıyoruz A…. herkes gibi değil ama… Belki de bizim kucaklaşmalarımız böyle olacak.
Neşet Ertaş’ın dediği gibi “Kalpten kalbe bir yol vardır, gözünen görünmez sırdır.”
Böyle bitirelim…